KİMLİK, İKTİDAR VE SEÇMEN

SEÇİMİ KAZANMAK adına siyasi partiler aralarında ittifak oluşturdular.

Bakıyorum da…

Son günlerde köşelerde Türkiye’deki siyasi yapı irdelenmeye çalışılıyor.

Şimdilerde ortaya atılan bir sav…

Türkiye’de artık sağ ve sol kavramları anlam ve önemini yitirmiştir!

Gerçekten de ülkemizde insanların siyasal davranışlarını tetikleyen ve yönlendiren unsur nedir?

Belki çokça seslendirir olduk… Yirmibirinci yüzyılda toplumların geçmişin gözbağcılığına kapılarak, yaşananları yorumlaması ve sonucunda dimağında netleştirerek geribildirimde bulunması, çok zor bir etkinlik hâlini almakta.

Ben de çok defa tekrara düşüyorum. İdeolojilerin, insanların karşılaştıkları sorun parkında tek belirleyici etken olduğunu iddia etmek ne kadar rasyoneldir?

Sağ ve sol kavramlarının, geçmişte ülkemize “diz çöktürmek” maksatlı üretildiği, bu ülkenin motor gücü olacak gençlerinin nasılda ham bir hayale kurban gittiklerini bilmiyor muyuz?

Öte yandan, ideolojileri belirleyen kavramların hâlen seçmen-yurttaşlarda bir karşılığının olduğunu belirtmenin de bir yanlış tarafı yok.

Özellikle…

Gelişen veya gelişmekte olan ülkelerde/toplumlarda yeterli sermaye birikiminin olmaması, yine örgütlü bir işçi sınıfının hem ekonomik hem de siyasal karar aşamalarında, alınacak kararları etkileyebilecek “baskı unsuru” olarak temayüz edememeleri…

Bu tip toplumlarda hem eğitim düzeyi olarak hem de kültürlenme potansiyeli olarak dış mihrakların manipülasyonuna açık hâle gelmelerine neden olmaktadır.

*  *  *

Ara sıra kamuoyunun nabzını ölçmek adına yapılan anketlere, şöyle göz ucuyla bakıyorum ve gördüğüm yine AK Parti’nin birinci parti olduğu. Yine son günlerde gazete köşelerinde yazarların üzerinde durduğu ve irdelemeye çabaladığı ana başlık, siyasetin sağ ve sol eksenlerine binaen kimlik politikalarının seçmende nasıl bir karşılık bulduğu/bulacağı?

Belki yukarıdaki yargıma galebe çalabilir ama yine de bir kere daha vurgulayayım… Bizim gibi geleneksel toplum olmanın karakteristiklerini sanayi toplumu olmanın gereği olarak bir üst safahata geçememekten ötürü, üzerine bir de demokrasi kültürünün Batı Avrupa’da vuku bulduğu şekliyle hayatımızda yer almaması, insanlarımızın geleceğe yönelik hareket ve tutumlarını “akıl süzgecinden” ziyade, hislerine meftun olarak belirlemeleri, işte bazen beklenmedik toplumsal “akıl tutulmalarına” yol açmakta.

Bugün ne kadar fazla eleştirilirse de eleştirilsin Cumhurbaşkanı Erdoğan, karizmatik lider kimliğiyle partisinden daha fazla kredibiliteye sahip. Öte yandan 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara geldiğinden beridir muhafazakâr bir siyaset izleyeceklerini saklamayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son yıllarda özellikle eski sosyalist şimdinin liberal ya da “yetmez ama evetçilerinde” hayalkırıklığına neden oldu.

Şunu kabul edelim: Sayın Erdoğan “pragmatist” bir politikacı. Uzun yıllardan beri siyasetin tozlu yollarında emek harcamış olması, yine siyasetin “er meydanı” sokaklarda ve halkın içinde olmaktan imtina etmemesi, AK Parti’nin 20 yıllık iktidarının apaçık şifreleridir. Ne denirse densin; Erdoğan, halk siyasetçisi aktörlüğünü gerçekten de bihakkıyla icra ediyor.

Geniş kitleler üzerinde yarattığı etki, gelecek dönemlerde yaşanabilecek tehdit, risk, beklenmeyen ekonomik dalgalanmalar veya bölgesel ya da küresel savaş ve çatışma süreçlerinde, soğukkanlılığını koruyarak, vatandaşları üzerinde güven telkin etmesi, muhalefet partilerinin ezber söylemlerin dışına çıkarak, geniş toplum kesimleri üzerinde “heyecan ve dinamizm” oluşturamaması, Sayın Erdoğan’ın gelecek dönemli siyaset hamlelerinde her zaman elini kuvvetlendirmekte ve kuvvetlendirmeye de devam edecektir.

Bir de bunun üzerine yaşanan ve tecrübe edilen ekonomik sıkıntıları ve beklenmedik şokları ekleyin… Ve buna rağmen toplumun kahir ekseriyetinin tercihini iktidar partisinden yana kullanmaya meftun olmasını, bizler değil muhalefet saflarının düşünmesi gerekecek.

BELEDİYELER

EKONOMİ