HER NE TALEP EDİYORSAK, REFAH DEVLETİ OLMADAN ZOR GİBİ!

Türkiye bölgesindeki ülkelerden gelişmişlik ve modern bir ulus devlet olması hasebiyle ayrışmaktadır.

Türkiye’de yıllardır çenelerimizi yorduğumuz husus, demokratik olgunluğun yeşerip serpilememesi yönündedir. İşte bu yüzden de 3 Kasım 2002 tarihine gelinceye değin neredeyse 10 yılda bir örfî idare (askerî darbe/müdahaleler) düzenlemelerine maruz kaldığımızdır.

Ama gel gör ki izafi açıdan siyaset kurumu içinde bir istikrar edinmemize rağmen, ülkece her nedense “refah devleti” olamıyoruz. Ekonomik olarak büyümemize rağmen, bu ekonomik büyüklüğün tabana yansımalarını da 21 yıl boyunca göremedik! Evet, belki ülkemizde artık siyaset kurumunun içine, sivil olmayan askerî müdahaleler olmuyor olabilir.

Ama bu durum, Türkiye’deki “demokrasi bilincini” de “demokrasiyi içselleştirme” hasletini de yükseltemedi. Evet, Türkiye’de 21 senedir bir istikrar var, sürdürülebilirlik var ama bunun yanında ülkemizde tüm alanlarda sıçramayı tetikleyecek ekonomik refah yok. Anayasa metninde “sosyal devlet” ilkesine atıf var, o da zaten refah devleti için çalışmaları düzenler.

Ama şu zamana değin Türkiye’de bırakın refah devleti olmaya yönelik adımları ve siyasal politikaları, demografik yapı içindeki sınıfsal bölünmeler/aralıklar gittikçe açılmakta. Bunu laf olsun torba dolsun diye söylemiyorum. Hakikat bu yönde. Türkiye’de artık son tahlilde “orta direk/sınıf”, uygulanan siyasalardan ötürü yok edildi. Bugün itibariyle Türkiye’deki sosyolojik görünüm, iki basamaktan ibarettir:

Üst gelir sınıfıAlt gelir sınıfı.

Bunun ötesi yok değerli okuyucular. Neden? Nedeni de sanırım uygulanan iktisat politikalarında. AK Parti yıllarca hep nedense iktidarı döneminde “siyasal kazanımlar” çerçevesinde takdir edildi ve bu yönde desteklendi. Burada saymaya gerek yok. Askerî vesayet ile yargı vesayeti (jüristokrasi), özellikle Sayın Erdoğan’ın ve AK Parti iktidarının sivil-üniformalı mücadelesinde görünürde demokrasiye düzey atlatmak ve halel getirmemek için, dirayetli duruşları sayesinde siyaset kurumunun içinden “peyderpey” temizlendi.

E tamam da “ileri demokrasi” ve “Yeni Türkiye” şiarında, 2023 Türkiye’sinde geldiğimiz zemin nedir/neresidir?

***

Neden bizler de Avrupa timsali olan bir Almanya veya Fransa gibi “marka” ülkeler olamıyoruz? Şunu da not edeyim. Bunu, ben söylemiyorum… Türkiye üretmiyor. Daha doğrusu refah devleti olabilecek potansiyel bağlamında üretmiyor. Her şeyden önce, A’dan Z’ye Türkiye’de tasarlanan ve herhangi bir dış destek sağlanmamış bir markamız yok. Bugün fabrikalarda üretilen mal ve ürünler, dışarıdan sağlanan finans ve ham madde desteklerinin nihayetinde vücut bulabilmekte.

İmalat sanayimiz ithalat odaklı. Türkiye’mizde milli ve yerli olarak tasarlanarak üretilmiş bir tane stratejik ürün gösterebilir miyiz? Savunma Sanayii atılımlarını kastetmiyorum. Bana, bugün için Almanya’da veyahut bir başka Avrupa Birliği ülkesinde, memleketimizde üretilip de ihraç edilmiş üretimde direkt kullanılan bir makine ya da benzeri bir ekipman gösterin! İHA veya SİHA, zaten ülkemiz için gurur kaynağı…

Ben bunun dışında bir hareketten ve hamlelerden bahis açıyorum. Üretmeyen toplumlar ne yazık ki gelişmiş ve müreffeh toplumların “pazarıdır” ancak. Sosyal devlet ya da refah devleti ol(a)mamanın bedelini de, içtimai yaşantının her kademesinde üzüntüyle deneyimliyoruz. 21 yıldır tek parti iktidarının avantajı olarak sunulan istikrar ve sürdürülebilirlik veçhesinde, 2023 yılında gele gele dış ülkelerden gelecek dövize odaklanmış vaziyetteyiz.

***

Arap ülkelerinden gelecek para, eğer ki gelebilirse… Avrupa cephesinden gelecek para, eğer ki gelebilirse… Hangi doğrultuda nereye gelecek? Yıllardır yazıyoruz/yazıyorlar: Bu gelecek finansman, doğrudan yatırım akçesi değilse ve değerli kağıtlar üzerinden paraya para katmak ise… Bunun adı “dolaylı yatırımdır” ve toplumun müreffehi değil, yatırımcının bireysel servetine servet katması gözetilir.

Hâlbuki, geçtiğimiz zamanlar boyunca reel ekonomik birimler “olması gerektiği” düzeyde ve oranda desteklense idi, reel ekonomik faaliyetler hızlandırılsa idi, kamu iktisadi kuruluşları tasfiye edilirken( görev zararı ve düşük verimlilik saiki ile), keşke yerlerine hem istihdam arttırıcı hem de milli ve yerli şiarına uygun üretim yapabilen tesisler inşa edilse idi…

Kanımca…

Başka bir Türkiye olabilirdi.

Dünya döndüğü sürece de beklentiler devam edecek: Daha demokratik bir refah toplumu olma yönünde…    

BELEDİYELER

EKONOMİ