Hakkında

  • SUAT ELİBÜYÜK 22 Yazı

    Tüm Yazıları
EKONOMİ YÖNETİMİ

Türkiye uzun zamandır ekonomik krizle mücadele ektmektedir.Bunu en büyük sebebi yanlış ekonomik kararların alınıp uygulanmasıdır.Bu günkü ekonomi yönetimi umudunu yurt dışından gelen sıcak parayı kurtarıcı gözüyle görmektedir.Doğru Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı var.Ama bunu düzgün ve doğru değerlendirmek gerekir.Türkiye doğrudan yatırımı cekmek zorundadır.En zoru olanda bu ve bunu yapacak şu anda bilim,eğitim ,teknoloji ve sanayi alanında mümkün gözükmüyor.

Türkiye'de ekonomide bahar havası esmektedir.Bu bahar havası gelip geçi ve bu sıcak para vur - kaç parasıdır.İki ay sonra bu sıcak para olayı tersine dönerse aynısı olacak.O yüzden ekonomide yapısal reformlar şart.

Ekonomide  kur korumalı mevduat ve rekabetçi kur politikaları en büyük sorun olmuştur ve olmayada devam etmektedir.

Enfalasyon ekonominim tepesindeki en büyük sorun olmaya devam etmektedir.

Türkiye de ihracat üç aydır gerilemiş ve önümüzdeki üç ayda gerileme devam edecektir.İhracattta mevcut pazarlarda firmalar zorlanmakta ve pazar paylarını kaybetmektedir.

Türkiye bu sıcak para politikası yüzünden itlahat cennetine dönüyor.Amaç ithalatta kalıcı çözümler üretmek.Her kriz ortamında ithalat ve cari açık düşmekkte ve bunu başarı olarak anlatılmaktadır.Krizden sonra tekrar ithalat ve cari açık artmaya devam etmektedir.

Vergi adeletsizliği ve gelir dağılımındaki adeletsizlik iyice artmış durumdadır.

Büyüme sağlıklı ve kaliteli büyüme değil.Kalitesiz ve niteliksiz büyüme  sayesinde en büyük sorun artık sanayi sektöründeki firmaların inşaat sektörüne kaymasına neden olmuştur.İnşaat sektörüne dayalı modelden vazgeçilmelidir.Sanayi sektörü kan kaybetmiş ve teknolojik olarak geri kalmıştır.

Tasarruf tedbirleri sadece halka yönelik ve göstermelik kararlar olduğu kesin.Dolar üzerinden ödenen kamu özel işbirliği incelenmeli  ve bu projelerin hazineye maliyetleri hesaplanmalı.Bu projelerle yapılan köprü,otoyol.havalimanı vb. derhal durdurulmalı.Tasaruf tedbirlerinde niye yok.

Kamu ihale kanununda  yapılan değişiklerle kamu nasıl zarar etti.Özellleştirme adı altın da kamu nasıl zara uğradı.? Bunların açıklaması gerekir.

Holdinglerin vergisi neden af edildi? Bu vergileri niye almıyorsunuz?

Sadece çalışan kesime yüklenmeyin.Sayın bakan ekonomi yönetiminde sözü ne kadar geçiyor ve etkin?

 

 

 

 

 

 

Devamı
İRAN DEVRİMİ VE TÜRKİYE

Tarihçi ve araştırmacı Can Balcıoğlu'na İran Devrimi ve analizi için teşekkürler.Sİyasi ve iktisat tarihini iyi  bilmek gerekir.Siyasi ve iktisat tarihi bir bütündür.Türkiye iktisat tarihini bilmediği için siyasi tarihinde 1950 den beri hata yapmaktadır..

İran Devrimi’nin üzerinden 45 yıl geçti ve bu süre İran’ı birçok açından dönüştürdü.

O tarihten günümüze nüfusu iki kattan fazla büyüyerek 80 milyonu aşan İran, yalnızca siyasal rejimiyle değil, ekonomik örgütlenmesi, dış politika anlayışı, toplumsal yapısı ve kimlik tanımlaması itibarıyla da Pehleviler döneminden uzaklaştı.

Kendi kafa yapılarına uygun olmayan herkesi fişlediler, Şeriat getirdiler ve İran İslam Cumhuriyetini kurdular. Aradan on yıllar geçti. Kimleri görmedikki Ahmedinecad mesela. Hep protestolar vardı ama şiddetle bastırıldı. 

İran ReisiCumhuru kazada öldü. Mekanı cennet olsun diyemeyeceğim. Ama biraz filmi geriye saralım. 1970ler. İran Şah rejimiyle şatafatla fukaralık arasında uçurumlar olan bir diktatörlüktü. Kendi elitini oluşturmuş olan Pahlavi dalkavuklarıyla herkese korku salan istihbarat örgütü SAVAKla kendine muhalif herkesi bastırıyordu. Her ne kadar ilerici fikirleri ve devrim teşebbüsleri olsa da halkın çoğu açlıktan sürünürken o ve çevresi eşi benzeri görülmemiş bir lüks içinde yaşıyordu. Tabii ne oldu insanlar tutunacak bir dal aradılar o da dindi. Qom şehrinde Ayatullah Ruhullah Humeyni adında bir imamın gittikçe artan muhalefeti ve popülerliği bir gazetede aleyhinde rejimce kasten çıkartılan "Bu bir İngiliz ajanıdır" yazısıyla açık isyana dönüştü. Bir anda İranın heryerinde insanlar sokağa döküldü. Humeyninin vaazları kasetlerle elden ele dolaştı. Laik kesimde solcularda "şu Şahı devirelimde Humeyniyi sonra hallederiz" kafasıyla destek verdiler. Sonunda rejimin aptalca ve vahşice bastırma politikaları sonuç vermedi Şah ve ailesi ülkeden kaçtı Pariste sürgünde olan Humeyni Tahranda kahraman gibi bir Air France uçağının merdivenlerinden inerken karşılandı. Peki sonra noldu? Önce intikam devreye girdi her devrimde olduğu gibi. İnsanlar inşaat vinçlerinden asıldılar ibreti alem olsun diye. Kendi kafa yapılarına uygun olmayan herkesi fişlediler, Şeriat getirdiler ve İran İslam Cumhuriyetini kurdular. Aradan on yıllar geçti. Kimleri görmedikki Ahmedinecad mesela. Hep protestolar vardı ama şiddetle bastırıldı. Şimdi gelelim ReisiCumhur meselesine... Mahsa Aminiyi ne çabuk unuttuk? Hani ben unutmadım da! Onun için sokaklara dökülüp öldürülen dövülen işkence görenleri es geçip burada neyin yasını tutuyoruz? Kadına karşı şiddetin tacizin zirve yaptığı Türkiyede İranda kadınların saçıyla derdi olup Mahsa gibilerinin ölümünü vacip gören bir diktatörün arkasından ağlayacakmıydık? Türkiyenin en çok izlenen kanallarından birinde bütün spikerler yorumcular siyah kıyafetler içinde (ne hikmetse bir tanesi de mini etekli bir hanımefendi) hüzünlü bir ses tonuyla bir 10 kasımdan daha üzgün görünme çabasıyla 2 gündür laklak yapıyorlar. Oldu olacak ekranın sol üst köşesine de siyah bant koysaydınız! Olmaz kardeşim olmaz. Burası Türkiye Cumhuriyeti. Kadına seçme ve seçilme hakkını çoğu memleketten önce armağan eden Atatürkün vasiyeti. "Ey Türk Kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" sözünü sarfeden büyük önderin ülkesi. Yas tutulacaksa onlarca öldürülen kadın için, tarikat yurtlarında istismara uğrayan kız çocukları için, Sultanbeylide bütün mahallenin sırayla tecavüz ettiği 13 yaşındaki yavrucak için tutun. Deprem bölgesinde hala evi barkı olmayan konteynerlerde çadırlarda geleceğini göremeyen kızlarımız kadınlarımız teyzelerimiz için tutun. Ezcümle ben yas tutmuyorum sonuçta bütün diktatörlerin sonu aynı oluyor. Yine büyük bir kadın kahramanımız Fatma Seher Bacının (Kara Fatma) dediği gibi "Balta döner sap döner gün gelir hesap döner". Bizler açtığı yolda ilerlemeye ant içtiğimiz Atatürkün ülkesinde "Kadınmıdır kızmıdır bilemem" demeyiz hepsini baştacı yaparız.

Devamı
DIŞ TİCARET POLİTİKASI

Ticaret genel olarak iç ve dış ticaret şeklinde ikiye ayrılır. Dış ticaret malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir.Dış ticaret, alım satım işlemlerinin teslimi açısından, ithalat ve ihracat işlemlerinden oluşur. Dış ticaret işlemleri, ithalat ve ihracat işlemleriyle bu işlemlerin parasal karşılıklarını ifade eder.

İthalat ve ihracat bir ülkenin dış ticaret dengesini oluşturan en önemli unsurlardan ikisidir. Ülkelerin dış ticaret politikalarının en önemli hedefi, ithalatı en aza indirip ihracatı artırmaktır. Çünkü bir ülke ekonomisinin kalkınmasında ihracat önemli bir yere sahip olmaktadır.

İthalat hem ülkeden yabancı ülkelere döviz çıkışı gerektirir hem de ülkede üretilen mallar yerine yabancı ülkelerce üretilen mallar tercih edilmiş olur. Buda yerli üretici ve ülke ekonomisi üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır.

İthalatın ihracattan fazla olması durumunda dış ticaret açığı ortaya çıkar. Arzu edilen durum ihracatın ithalattan fazla olması yani dış ticaret fazlasının ortaya çıkmasıdır.Ancak ülkeler 2 temel nedenden dolayı ithalata yönelirler.

Birincisi, ol malın ülkede üretilmemesi veya üretilememesi ikincisi ise, ülkedeki malların fiyatlarının dış ülkelerdeki fiyatlara göre yüksek olmasıdır. İthalatı kısaca bir ülkenin başka ülkelerde üretilmiş malları yürürlükteki mevzuat çerçevesinde satın alma işlemi olarak tanımlamamız mümkündür.

İthalat iki türlüdür; birincisi, bedelli ithalat: ithalat rejimi kapsamındadır. İkincisi, bedelsiz ithalat; gümrük mevzuatı kapsamındadır. İhracat artışı, milli geliri artırarak kalkınmayı olumlu yönde etkilemektedir. Aynı zamanda döviz dar boğazını aşmak suretiyle ekonomik kalkınmaya destek olmaktadır. Dolayısıyla ihracatın artırılmasına ilişkin çaba ve politikalar uluslararası ticari rekabetinde temel unsurunu oluşturmaktadır.

İhracatı ise bir malın yabancı ülkelere döviz karşılığı yapılan satışı olarak tanımlayabiliriz. İhracat sürecinde bilinmesi gereken en önemli konulardan biri ihracatın nasıl yapılması gerektiğidir. İhraç edilecek malın cinsi, ihracat yapılacak ülke, belirlenen ödeme ve ticaret şekli bu konuda belirleyicidir.

Devamı
Döviz Krizi Nedir?


Döviz krizi, bir ülke para biriminin, diğer ülke para birimleri karşısında yaşadığı ani ve yüksek değer kaybını ifade eder. Bu düşüş, döviz kurlarında istikrarsızlıklar yaratarak ekonomiyi olumsuz etkiler. Mal alım satımıyla eşdeğer olmayan bir düşüş, o para biriminin satın alma gücünü kaybetmesine sebep olur. Konuyu basitleştirmek için, tarihsel perspektiften bakıldığında, yatırımcı beklentilerinin para birimlerinin değerinde kayda değer değişimlere yol açmasıyla krizlerin geliştiğini söyleyebiliriz.

Döviz Krizlerinde Hükümetlerin, Merkez Bankalarının ve Yatırımcıların Rolü Sabit döviz kuru  politikası izlenen ülkelerin merkez bankaları, mevcut döviz kuru oranını ülkenin  yabancı rezervlerine yedirerek veya döviz kuru riskiyle karşı karşıya kaldıklarında döviz kuru dalgalanmaya çalışabilirler.

Öncelikle, yabancı rezervlere girmenin neden potansiyel bir çözüm olduğunu açıklayalım. 

Piyasa devalüasyon beklediğinde , para birimine uygulanan aşağı yönlü baskı gerçekten sadece faiz oranındaki bir artışla dengelenebilir . Oranı arttırmak için merkez bankası para arzını azaltmalı ve bu da para talebini artırmalıdır. Banka, sermaye çıkışını sağlamak için yabancı rezervleri satarak bunu yapabilir . 

Banka yabancı para rezervlerinin bir kısmını sattığı zaman, bir varlık olarak dolaşımdan arındırılmış olan yurtiçi para birimi cinsinden ödeme alır. Merkez bankaları, yabancı para rezervlerindeki düşüşün yanı sıra artan işsizlik gibi politik ve ekonomik faktörlerin etkisiyle uzun vadeli döviz kurunu sağlayamazlar. Sabit döviz kuru artırarak paranın devralınması, yerli malların yabancı mallardan daha ucuz olmasına neden olur, bu da işçilere olan talebi artırır ve çıktıyı artırır. 

Gelen kısa vadede , devalüasyon da para arzının artmasına ve yabancı rezervleri artışa yoluyla merkez bankası tarafından ofset gereken faiz oranları, artar. Daha önce de belirtildiği gibi, sabit bir döviz kurunu hızlandırmak bir ülkenin rezervleri boyunca hızlı bir şekilde yemek yiyebilir ve para birimini devalüe ederek geri rezervler ekleyebilir.

Yatırımcılar, bir devalüasyon stratejisinin kullanılabileceğinin farkındadır .

Devamı
CHP ,TOPLUMSAL MUHALEFET VE TARİHCİ CAN BALCIĞLU İLE SEÇİM ANALİZİ

31 Mart yerel seçimleri geride kaldı.CHP hem sancılı bir kongre sürecini ve  dağınık bir muhalaefet yapısıyla  seçim sürecine girdi.Yeni CHP yönetimi bu süreci başarıyla yöneterek seçimlerde toplumsal muhalafet yaparak büyük bir başarı kazandı.CHP yönetimi bu seçim sonuçları  iyi değerlendirerek  artık toplumun sorunlarını çözmek için projeleri ortaya koyması gerekir.

CHP yönetiminin Türkiye'nin iç sorunları,dış politika ve Kemal Kılıçdaroğlu tartışmasını tamamen artık kapatması gerekir.Bu üç süreci iyi yönetmesi 1989 SHP yönetiminin  yaptığı hatayı yapmaması gerekir.Seçim sonuçlarının CHP açısından en önemli tarafı parti içi muhalefetin  durdurmasıdır.

31 Mart 2024 yerel seçimleri Türk siyasi tarihinde son 22 yılda yaşanmış en büyük değişim ve devrimdir. Ülkeyi uzun süredir yöneten ve gittikçe otoriterleşen bununla beraber korkunç bir enflasyonla insanları açlığa iten AKP iktidarına en sert tepkidir. 2023 Genel seçimlerinde kafa kafaya giden İktidar ve Muhalefet arasındaki denge tartışmasız olarak Muhalefet lehine dönmüştür. İstanbulu şahsi meselesi haline getiren Cumhurbaşkanının ve seçimi İmamoğlu gibi gerek karizması gerek icraatları ile kazanacağı aşikar olan birine karşı bakanları seferber etmesi halkta beklenilen geri dönüşü sağlayamamıştır. Bakanlığı döneminde ki yanlış politikaları, potları, esnaf aşağılayan beyanatları ile Murat Kurumun kazanamayacağını herkes biliyordu. Ankara zaten Mansur başkanın kalesiydi ucuz iftiralar ile mal varlığı tartışmaları orada işe yaramadı. Atılan farklar bu iki ilde sonucu belirledi. Eskiden kıyılara ve metropollere hapsolmuş CHPnin neredeyse onyıllarca yıl seçilemediği (Misal Balıkesir) zafer elde etmiş olması çok ciddi bir mesajdır. Bu sadece iktidar destekçisi seçmenin uyarısı değildir aksine tamiri çok zor bir güven kaybının işaretidir. Muhalefet partilerinin 2023 genel seçimlerinde hezimet diye nitelenen yenilgisinden sonra 1 seneden az bir sürede toparlanarak böyle büyük bir başarı elde edebilmesi kesinlikle Dünya siyaset tarihine geçecektir. Yıllardır baskı altında hukuktan demokratik haklardan özgürlüklerden men edilmiş bir halkın isyanı mühür mühür pusulalara yansımış, dünyaya da "bak arkadaş hala Türkiyeden umut kesilmez hepimiz aynı değiliz" mesajı vermiştir. Ancak burada bir noktaya dikkat edilmesi gerekiyor:31 Mart elbette büyük bir zaferdir ancak 22 senedir sadece iktidarda kalmakla değil ülkenin bütün sistemini değiştiren siyasi yapıya karşı rehavete kapılmamak gerekmektedir. Halkın teveccüsü ile verilen görev unutulmamalı,2028 genel seçimleri veya potansiyel bir erken seçime kadar yerel ve genel inatla teşkilat çalışmaları yapılmalı ama en önemlisi temas kopmamalıdır. Ezcümle demokrasi ve özgürlük bayramını kutladığımız şu erken bayramda madem kolları sıvadık bu güzel ülkeyi hep birlikte hakkettiği demokratik, özgür, adalet ve hukukla yönetilen Atatürk ilkelerine sadık bir vaziyete getirmek en büyük görevimizdir.

Devamı
DIŞ TİCARET NEDEN ÖNEMLİ

Dış ticaret veya diğer bir ifadeyle uluslararası ticaret çok eski çağlardan Beri hep önemini korumuştur. Sanayi devriminden önce ülkeler arasında ağırlıklı olarak tarım ve tekstil ürünleri ticareti yapılırken, sanayi devriminden sonra sanayi ürünleri ve makinelerin üretilmesiyle ticaret yapılan malların çeşitliliği artmış ve ticaret hacimleri önemli miktara ulaşmıştır.Dış ticaret ülkeler için bir zorunluluktur.Çünkü bazı ülkeler üretim için gerekli hammaddelere sahipken,bazı ülkeler bundan yoksundur veya iklim koşulları nedeniyle bazı bölgelerde tarımsal ürünler üretilirken diğer bölgelerde bu ürünlerin üretilmesi mümkün olmamaktadır. Dolaysıyla ülkeler birbirleriyle ticaret yapmaktadır. Bu ticaretin yanında uluslararası ticaret uzmanlaşmayı sağlayacak, ülkeler ucuza üretebildikleri ürünlerde uzmanlaşarak bu ürünleri ihraç edecek,pahalı ürettikleri ürünlerin üretiminden vazgeçerek bunları ithal etme yoluna gideceklerdir.İşte bu karşılıklı ticari ilişkiler sayesinde verimlilik sağlanmış olacak ve bu verimlilik dünya servetinin artmasına katkıda bulunacaktır.Özellikle,yeterli doğal kaynaklara ve hammaddeye sahip olmayan ülkeler için dış ticaret çok büyük önem taşımaktadır.Bu ülkeler kalkınmalarını sürdürmek ,istihdam sağlamak ve her yıl belli oranlarda büyümek zorundadırlar.Bunu sağlamak içinde ithalat yapmak ,yapılan ithalatın karşılığında bu ithalatı karşılayacak döviz girdisinin de sağlanması için ihracata gerek bulunmaktadır.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de dış ticaret, ithalatın finansmanı ve ihracatın arttırılması gibi konular ekonomi politikaların en önemli konuları olmuştur.Türkiye özelinde dış ticaret konusu özellikle ihracatın arttırılması ve ihracatın ithalatı karşılama oranının yükseltilmesi oldukça önemli bir sorundur.Dış ticaret açığı veren ülkemiz ,bu açığı dış borçla kapatabilmekte,büyüyen dış borç döviz kuru üzerinde baskı oluşturarak makro ekonomik göstergeleri olumsuz etkilemektedir.Özellikle,döviz kuru artışları ithalat yapılan ürünlerin fiyatlarının artmasına neden olurken,bu fiyat artışları enflasyon artışını beraberinde getirmekte ve enflasyon oranlarındaki artışa paralel olarak ülke büyümesi düşerken ciddi istihdam sorunu oluşur

Devamı
VERİMLİ OLMAYAN BÜYÜME

Türkiye verimsiz ve teknoloji ilerletmeyen bir büyümeye gidiyor ve bu büyümenin niteliği hiç iyi değil. Bu büyümenin toplam faktör verimliliğine bakmak gerekiyor Toplam faktör verimliliği ,bir ekonominin insani kaynakları, makineleri, fiziksel kapasiteleri aynı kalsa, üretkenliği, teknolojisi ve nasıl üretimi organize ettiği değişse ne kadar sağlıklı büyüme olur?
Büyümenin nimet tarafı üretkenliği arttırarak sağlamaktır .Üretkenlik sayesinde verimlilikte artmaktadır .Diğer faktörler artmasa bile verimlilik sayesinde ekonomi büyümektedir.

Çin, Güney Kore, Malezya gibi ülkelerin büyüme süreçleri verimlilik sayesinde artmaktadır. Türkiye’de ise tam tersi bir durum yaşanmaktadır.
Türkiye’nin büyüme stilinde ve yapısında bir değişim var.
Yeni teknolojiyi kullanmayan, eski teknoloji ile üretmeye devam eden ve aldığı teknolojiyi yanlış şekilde kullanan, yolsuzluk yüzünden yanlış şirketlere ihale verilmesi verimliliği etkilemektedir.

Bu yapı Türkiye’nin ihracat yapısına direk etki etmekte ,ihracatta orta ve düşük teknoloji ürünlerin yapısı çoğalmakta yüksek teknoloji ürünlerin etkisi ise hiç olmamaktadır. Türkiye gelişme düzeyi bakımında geridedir.
Şu soruyu sormak lazım: Verimlilik düşük, teknoloji yatırım yok, eğitim düşük, yabancı sermaye gelmiyor ,nasıl büyüyor?
Bu büyüme modelinde eşitsizlik artmakta, herkes faydalanamadığı için eşitsiz bir büyüme modeli oluşmakta.


Türkiye de teknolojisi kötü, verimlilik düşük ,yabancı sermaye yok burada büyüme için verilen kredilerin hangi kanalda kullanıldığı ve nasıl bir büyüme modeli yaratıldığı önemli .Türkiye de nereye yatırım var ona bakmak lazım.
Türkiye de her 3 liranın 2 lirası inşaat sektörüne gitmekte. Sanayi vb. alanlarla korkunç bir dengesizlik var. Verilen krediler sadece inşaat sektörünü büyütmekte, bu sağlıksız büyümenin en büyük göstergesidir .Çıkan sorunlar dış açıklar, enflasyon bu büyümenin kalitesi ve niteliğiyle ilgilidir.
Sonuçta bu büyüme modeli başarılı bir model değil.
Verimliliği arttırmak gerekir. Verimliliği artırmak demek şirketlere destek vermek değil aynı zamanda yapısal kurumları düzeltmek gerekir.
Bu büyüme modeli ne vergi eşitsizliğini çözebilir, büyümenin tabana yayılmasını sağlar, nede gelir adetsizliğini önler.

Devamı
EKONOMİ NASIL DÜZELİR?

Türkiye uzun zamandır yüksek enflasyon ve büyüme hedefini bir arada götürmek istiyor .Ancak bu mümkün değil. İktidarın ekonomik gösterge olarak büyümeye hedeflendiğini ve bu büyümenin nitelikli ve sürdürebilir olması gerekir .

Bir gecede alınan şok kararlarla ekonomiyi rayına sokmak mümkunmü? Alınan yanlış kararlar ekonomiyi tepetaklak etti ve kopuşlar başladı. Ekonomideki sorunu çözmek için bir ekonomik plan olmalı ve ekonomi yönetimi çift başlı yönetimden kurtulması gerekiyor.

Bunun için kapsamlı orta vade istikrar programı gerekir.
Kamuda tam anlamıyla mali disiplin ,irade ,saydam, dürüst ve yapı değişikliğinin olması gerekir.
Yapı değişikliği bir zihniyet meselesi. Tepeden inme kararlarla yapay olarak oluşturulmaz. Ekonomide bu şart.
Türkiye’nin temel sorunları:
1-Üretim ve kapasite kullanımı,
2-İşsizlik,
3-Gelir dağılımı,
4-Hane halkı borç,
5-Milli gelir dağılımı,
6-Toplam dış borç,
7-Merkezi idarenin borcu,
8-Bütçe açığı
9-Dış ticaret ve cari açık sorunu.
Mevcut yönetimin bunu için çözüm önerileri neler? Bunun için ekonomiyi bir bütün olarak ele almak gerekir. Asıl sorun faiz değil .Faiz ekonominin alt basamağıdır. Siz bu sorunları çözemezseniz, faiz sarmalı ve enflasyon başlar. Bol para basmak ve borçlanarak hızla kalkınmak yapay çözümdür.

Devamı
MERKEZ BANKASININ GÖREVİ VE BAĞIMSIZLIĞI

Merkez Bankası, geçerli olduğu ülkelerde veya Avrupa Birliği gibi birliklerde para politikalarını belirleyen kuruluşların başında gelir. Bu kurum, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve araçlarını seçer.

Genellikle siyasi etkileşimden uzak olan merkez bankası, bağımsız kararlarla para politikası üretiminde ve uygulamasında bulunur.

Para piyasasındaki arz ve talep dengesini etkilemek üzere merkez bankasının kullanabileceği çeşitli para politikası araçları bulunur. Bunlar arasında para basma, borç alma ve verme, faiz oranlarının belirlenmesi, açık piyasa ve döviz alım satım gibi işlemleri sayılabilir. Genellikle, gelişmiş ekonomilerdeki merkez bankalarının bu şekilde yapılandığı bilinir. Ancak istisnaen bazı ülkelerde merkez bankaları hükümetle ortak çalışabilir.

Ülke ekonomisindeki önemli rolü sebebiyle, merkez bankalarının bağımsız kurumlar olup olmaması gerektiği tartışılan ve özellikle Türkiye’de güncelliğini koruyan bir konudur.

Modern ekonomilerde, merkez bankasının bağımsızlığı fiyat istikrarını sağlamanın ön koşulu olarak görülür.

Merkez bankasının bağımsızlığı ise iki önemli göstergeyle ölçülür:

  1. Amaç Bağımsızlığı: Kurumun kendi politikalarını siyasi etkiden bağımsız olarak belirlemesi ve uygulaması.
  2. Araç Bağımsızlığı: Para politikası araçlarını siyasi müdahale olmadan serbestçe kullanabilmesi.

Merkez bankaları, olası riskleri durdurmak, alınan tedbirleri uygulamak ve para politikalarını hayata geçirmek için kurulmuşlardır. Merkez bankası bağımsızlığı, enflasyonla mücadele eder, yabancı yatırımcılara güven veren bir ortam oluşturur.

Bu nedenlerin yanında, merkez bankası bağımsızlığı, toplumsal refahı arttırmak için gereklidir. Ülke ekonomisine en önemli katkıyı sağlayan fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülebilir olması, ülkelerin refah düzeyini direkt etkileyen konular arasında yer alır. Yüksek enflasyonun toplumsal refahı ters yönde etkilemesi ve sürdürülebilir büyümeyi ile istihdam artışını etkilemesinden dolayı, merkez bankası bağımsızlığı refahın ön koşulu olarak değerlendirilmelidir.

 

Devamı
TÜİK VE HİSSEDİLEBİLİR ENFLASYON

Enflasyon sorunu Türkiye’nin tepesinde çözümsüz bir şekilde durmaya devam etmektedir. Türkiye’nin uzun süredir yüksek enflasyon sorunu var. Fakat enflasyonla mücadele etmesi gereken kurum ve yöneticiler bu işin ciddiyetinde gözükmemektedir. Bu kurumların başında sürekli artan enflasyonu düşük gösteren ve gerçekleri açıklamayan TÜİK gelmektedir. Bir kere hissedilebilir enflasyon yoktur. Enflasyon enflasyondur.

Enflasyon kısaca fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artıştır. Enflasyonun iki ayağı var talep ve maliyet enflasyonu. İktidarın uygulamış olduğu yanlış ekonomi, para ve maliye politikaları sayesinde Türkiye dünyada dördüncü yüksek enflasyona sahip bir ülke olmuştur. Venezuela ,Arjantin, Suriye ve Türkiye.

TÜİK en başından beri enflasyon rakamlarını yanlış açıklayarak halkı kandırmaya çalışmıştır. İnsanlara yapılan ücret zamlarında kesinti yapılmasını sağlamış halkı enflasyon karşısında ezdirmiştir .İnsanlar markete, gidince gerçek enflasyon karşılaşmaktadır. Enflasyonun hissedileni olmaz.
TÜİK sormak lazım madem hissedilen enflasyon yüzde 129 o zaman bunu niye asgari ücrete zam yapılırken ,memur ve emekliye zam yapılırken açıklamadınız? İnsanların ücretinin neden düşmesini sağladınız?

Devamı
Rüşvet ,Salgın Bir Hastalık Gibidir.

Rüşvet ,Salgın Bir Hastalık Gibidir.

Toplumun her tarafına bulaşırsa salgın hastalıktan daha çok öldürür. Dünkü vebadan ve bugünkü covid 19 daha çok  öldürür. Açık söylemek gerekirse halkın parasını kendi çıkarlarına kullanan, her türlü utanma duygusundan uzak çoğunluğun çıkarlarını hiçe sayan kaymak tabakası halkın içinde bulunduğu yoksulluk ve ekonomik olarak kokuşmuş bu ortamdan sorumludurlar. Rüşvet otomatik olarak az gelişmişliğin temel eteklerinden biridir. Genelde rüşvet olayları artık kısa haberlerle verilmekte, aslında insanlık suçlarına değinen sütunlara alınmalıdır.
Ülkemizde, devletin yararı gereği diyerek uzman ve politikacılar tanımını bir türlü yapamazlar. Rüşvet iktidarın çarkını döndürdüğü ve halkın paralarını yandaşlarına dağıtarak  ülke ekonomisine zarar vererek hem ahlaki hem hukuki vb. çöküntüye yol açmaktadır. Durup dururken rüşvete bulaşmış kişilerin adlarını açıklamak ve ortaya dökmek iktidarlarına zarar verir ve bunu yapmak cesaretini gösteremediler. Kendi bakanlığına ürün satmak, milletvekillerin ihale pazarlığı kamu bankalarından verilen krediler, teşvikler, ihaleler incelenmeli ve yargıya verilmediği gibi, normal olarak yaklaşmaktadır.
Diğer toplumlardaki rüşvet olaylarında yargının üstünlüğünü görmekteyiz. Bunun yolu tekrar hukukun üstünlüğü ve eğitimden geçmektedir.

Devamı
DİN ,EKONOMİ,CEHALET

Dini öğretileri genellikle etik ilkeler üzerine dayanmayan şartlara ğöre gelişme ve iyileşme göstermeyen olmalarıdır. Dini olgular tartışılmaz kabul edilen gerçeklerdir. Tutarsızlığı veya akla uygun olmaması göz önüne alınmaz. Tanrı böyle buyurdu veya din böyle emrediyor önermesi bu olguların temelini oluşturur.

Dinin etik değerleri temel alarak kendi öğretileri doğrultusunda yeniden yorumlayarak değer oluşturma özelliği vardır.

Bugün dayatılan büyüme kavramı yüzyıllar öncesinde bir anlam ifade etmiyordu..Modernite insanın yaşam tarzı ve toplumun kültürel sosyolojik yapısı ile birlikte modern insan ve toplumun ekonomiye bakış açısını değiştirdi. İnsanı hayatın merkezine oturtan hümanizm  insanın kendine bakış açısını değiştirmesinin önünü açarken, insanın dünya   ve hayvanlara bakış açısında da değişikliğe sebep oldu.

Ekonomik kaynakların kıt olması ekonomide durağanlığın oluşturuyor. Yeterince kaynak bulunmaması insaat, tarım, saglık gibi ekonomik sektörlerin hepsini etkiliyor. Büyüme, üretimi artırmak ve doğal sonucu olarak yaşam kalitesinin artırmak icin gereklidir. Bir ülkedeki artan nüfus oranında ihtiyaçları karşılamak icin üretimin aynı oranda artması ekonomik kapasiteyi artirmasina ekonominin aynı seviyede kalmasını sağlayacaktır. Ancak, nüfus oranında üretimde artış olmaması ve ekonomik büyümenin sağlanamaması toplumdaki yoksul nüfusu arttıracak ve refah seviyesini düşürecektir. Toplumdaki insanların gecim derdi nedeniyle bilimsel araştırmalara yönelmesi beklenemez.

Bugün bilimin gelismesi ve ilerlemesi bilginin ve bilimin önündeki en büyük engelnolan insanın din ve ortaçağ inancından kurtulması ile olmuştur. Bilgi her zaman genisleyen ve büyüyen bir kaynaktır. İnsanın bilginin peşine düşmesi kendine sunulan inançları sorgulaması ve dünya karşısında bilgisizliginin farkına varması ile başlamıştır.. Yuval Noah Harari " En büyük bilimsel keşif cehaletin kesfidir" der    (syf, 224)

Ekonomi büyüdükçe yoksululuk azalacak algısı yaratılsa da kapitalist düzen sadece zengini büyütmeye yöneliktir. Yoksul aynı düzende yaşamaya bütün ekonomik zorlukları sırtlamaya, kapitalizm ile bozulan ekolojik sistemin sorunlara çekmeye mecburdur. Ancak kapitalizm sunduğu herkes zengin olabilir, daha iyi yasabilir, güçlü olabilirsin hayali yoksulluk bütün yükünü sırtlandığı sisteme karşı çıkmasını engellleyen bir sahte dünya yaratır. Ayrıca, kapitalizm sunduğu düzenle insanı hep daha fazlasını istemeye zorlar. Ekonomik koşulları iyi birisi daha fazla anlayışına kilitlendiği için hiç bir zaman memnun olmaz ve kendini eksik, yetersiz hatta yoksul hisseder. Objektif bir yoksulluk anlayışı kişinin öznel anlayışına göre değişiklik göstererek yeniden tanımlanır.

Devamı
EKONOMİDE DURUM NEDEN DEĞİŞMEZ

Türk Lirası 2013’ten bu yana sürekli olarak değer kaybediyor, ancak son 12 aydır yere çakıldı. Türkiye’de yükselen enflasyon ve liranın değer kaybı milyonlarca kişiyi mali yıkımın eşiğine getirdi. Fabrikalar, tarım ve perakende sektörü de ekonomik sorunlardan ağır şekilde etkilendi.
Devalüasyon yani paranın değer kaybının en temel sonuçlarından biri enflasyon. Para birimleri değer kaybettiğinde yurtdışından ithal edilen ürünler daha pahalılaşıyor. Akaryakıt, malzeme ya da teknoloji ithal eden birçok ülkede zayıf para birimi yüksek fiyat anlamına geliyor.

Bu durum Türkiye’de rekor kıran enflasyon oranını körüklüyor.

Türkiye’de son yıllardaki büyüme sürdürebilir ve nitelikli bir büyüme değil. Buna beyin göçüde eklenince ekonomide verimlilik ve üretim kaybı belirli şekilde ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’nin yüksek cari işlem açığı gibi derin yapısal sorunlardan kaynaklanıyor. Cari açık ithalat giderlerinin ihracat gelirinden fazla olması durumunda ortaya çıkıyor.
Bir diğer faktör de faiz oranları. Ekonomiler hızlı büyüdüğünde, faiz oranları genellikle merkez bankalarının tarafından ekonomiyi soğutmak için kullanılıyor.

Ancak Türkiye’de bunun tam tersi yaşandı. Faiz oranları TC Merkez Bankası tarafından çok düşük tutuldu ve bu ekonominin kontrolden çıkmasına neden oldu.
Türkiye’de yetkililer olan bitenden haberdar ve statükoya karşı eleştirilerini tekrar ediyor. Ancak birçok gelişmiş ekonominin aksine, Türkiye’de merkez bankası hükümetten bağımsız değil, yani onların soruna çözüm getirmeleri çok zor.

Devamı
KAÇAKÇILIK VE ORGANİZE SUÇLAR

Türkiye uluslararası suç örgütlerinin merkezi durumda ve Türkiye kara para aklamada Meksika’dan sonra dünyada ikinci sırada bulunmaktadır. İstanbul uyuşturucu, kara para ,insan tacirliği merkezi olmuş bir çok uluslararası suç örgütü lideri ve çetelerin merkezi konumuna gelmiştir. Peki buna sebep olan nedenler nelerdir?
Bunu tek nedeni hukuk ve ekonominin düzgün yönetilmemesi, insanlara kolay para kazanma yolunun açılması, rüşvet ,adam kayırma, naylon faturalar kesmek, ihalelerin düzgün ve şeffaf yapılması.

Peki bu insanlara vatandaşlık verirken neden araştırılmaz?

Türkiye’nin Asya, Orta Doğu ve Avrupa arasındaki kavşakta yer alan coğrafi konumu ve uzun sınırları, ülkeyi insan ticareti ve insan kaçakçılığı için önemli bir transit ve hedef ülke haline getirmektedir.

Özellikle cinsel sömürü ve zorla çalıştırma amaçlı insan ticareti Türkiye’de giderek yaygınlaşıyor. Türkiye büyük bir mülteci nüfusuna ev sahipliği yapmaya devam ederken, insan tacirleri bu toplulukların savunmasızlığından yararlanarak kadınları ve çocukları cinsel sömürü için insan ticaretine zorlamaktadır.

Genç kızların gayri resmi dini törenler yoluyla zorla evlendirilmesi, ekonomik bir başa çıkma mekanizması olarak giderek yayılmaktadır.

Suç şebekelerine ek olarak, devlet içinde yerleşik aktörler de insan ticaretinde rol almakta ya da en azından kolaylaştırmaktadır.
Ayrıca Afrika ülkelerinden gelen düzensiz göçmen sayısında da bir artış söz konusu ve bu artış Türkiye’nin vize şartlarını hafifletmesi sayesinde kolaylaşmaktadır.

İnsan ticaretine benzer şekilde, insan kaçakçılığı da yolsuzluğa bulaşmış hükümet yetkilileri tarafından kolaylaştırılmaktadır. Haberler, devletle ile bağlantılı aktörlerin ve meşru işletmelerin bu pazara doğrudan dahil olduğunu iddia ediyor.

Rapora göre akaryakıt kaçakçılığı, daha ucuz petrole olan talepten ve özellikle Suriye, Irak ve İran kaynaklı kaçak petrol satışından vergi geliri elde etme fırsatından yararlanan Türkiye’deki organize suç grupları için en kârlı gelir kaynaklarından birisi.

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle eroin ticareti için bir kaynak, transit ve hedef ülke konumunda.

Türkiye tarihsel olarak uluslararası kokain kaçakçılığı rotasında yer almamasına rağmen, son birkaç yıl içinde ele geçirilen kokain miktarındaki artışın, Amerika ve Avrupa’daki yüksek sayıdaki ele geçirmeler nedeniyle nakliye rotalarındaki değişimin bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla Türkiye, Güneydoğu ve Doğu Avrupa’yı hedef alan kokain kaçakçılığında daha önemli bir transit ülke haline gelmektedir

Türkiye’de faaliyet gösteren ve geleneksel mafya sistemini model alan önemli sayıda mafya tarzı grup bulunmaktadır. Ülkede varlıklarını sürdüren bu grupların hükümetle ve diğer siyasetçilerle yakın ilişkiler geliştirdikleri ve bu sayede kolluk kuvvetleri ve yargı karşısında koruma sağladıkları bildirilmektedir.
Türkiye gibi bir ülkenin raporda adının bu şekilde anılması ve bahsedilmesi ne acı.

Devamı
DIŞ TİCARETTE SORUNLAR

Türkiye dış ticaretinde bir çok sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunları bir bütün halinde değerlendirmek ve çözüm bulmak gerekiyor. Yalnızca ihracatta odaklanarak teşvik ve hibeler vermek sorunları çözememektedir. Aksine sorunlar artarak devam etmektedir.
Yapılan hatalardan biri ekonomideki sorunları bir bütün halinde ele alıp çözüm ve reformlar yapmak.
Türkiye de ekonomi verimlilik ve kapasite kullanımı oldukça düşük durumda. Bir ülkede refahın ana kaynağı üretimdir. Üretmek için öncelikle üretim yeteneğine sahip olmak gereklidir. Ancak refahın sağlanması; üretim yeteneğinin yanı sıra üretilen mal ve hizmete yurtiçi ve yurtdışı talebin olması, pazarlanıp satışının gerçekleşmesini gerektirmektedir.

Dış Ticaret Açığı: Türkiye ekonomisi, uzun bir süredir iç talebin büyük ölçüde ithalata dayalı büyümesine dayanmaktadır.
Rekabet Gücü Zayıflığı: Türkiye’nin ihracatının rekabet gücü, yeterli düzeyde olmadığı düşünülmektedir.
Ekonomik Dengesizlikler: Yüksek dış ticaret açığı, ekonomik dengesizliklere neden olabilir.
Para Birimi Değerinin Düşmesi: Dış ticaret açığı, genellikle ülke para biriminin değerinin düşmesine neden olur.
İstihdam Kayıpları: Dış ticaret açığı, yerli üreticilerin uluslararası rekabete ayak uyduramaması.
Üretim Yapısı: Genel olarak katma değeri düşük, emek yoğun sektörler veya montaj sanayi diyebileceğimiz üretim yapıları ülkemizin üretiminde ağırlıklı bir paya sahiptir. Yürürlükte olan genel teşvik mevzuatının bu yapıyı destekler nitelikte olduğu söylenebilir. Genel teşvik mevzuatı nedeniyle, yukarıda bahsedilen üretim yapıları tercih edildiğinden bir çok sektörde aşırı kapasite oluşmaktadır.

.Kurumsal / Örgütsel Sorunlar: İhracat gibi teknik konularda yaşanan olumsuzlukların, benzeri konularda ülkemizin kendi kategorisindeki ülkelere nazaran daha geri kalmasında siyasi otoriteden çok bu alandaki yetkili kurumların – bürokrasinin büyük oranda sorumlu olduğuna inanılmaktadır. Ülkemizdeki ihracatla ilgili kurumların işleyişleri ve örgütsel / kurumsal tasarımlarının küresel ticaretteki gelişmelere cevap verecek, bu gelişmelere göre araç ve program geliştirecek, küresel anlamda firmalara rekabet gücü kazandırabilecek, politika tasarlamaktan ve uygulamaktan uzak olduğu düşünülmektedir.
Finansman: Firmalarımızın ihracatlarının peşin ödemeden çok vadeli olduğu bilinmektedir. Firmaların gerek sevk öncesi gerekse sevk sonrasında karşılaştıkları kredi ihtiyacının çözülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, Eximbank’ın sermayesinin artırılması ve kredi programlarının çeşitlendirilmesi gerekmektedir.
Hibe ve teşviklerin gerçek anlamda düzgün bir şekilde verilmesi gerekir.

Devamı
KRİZ YÖNETİMİ

İş operasyonlarındaki bir aksaklık sırasında paydaşların kaybını en aza indirmek için tasarlanmış stratejilerin uygulanmasıdır. Kriz yönetimi; kamu, özel ve kâr amacı gütmeyen tüm kuruluşlar da dahil olmak üzere her tür organizasyon operasyonunun önemli bir parçası olmalıdır.
Kriz yönetimi planı, işletmeyi öngörülebilir krizlerden korumak için ne yapılması gerektiğini, öngörülemeyen krizlerle nasıl başa çıkılacağını ve bu çarpışmalardan sağ çıktıktan sonra yola nasıl geri dönüleceğini ana hatlarıyla belirtir. İş modelinize ve sektörünüze bağlı olarak planın özellikleri değişiklik gösterir.

Kriz yönetim süreci, hem kurumsal hem de çevresel etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan krizleri önlemek, hasarını en aza indirmek veya onarmak amacıyla oluşturulur. Şirketlerin kriz yönetim süreçleri önleme, planlama, koruma ve değerlendirme gibi aşamalardan oluşur. Bu aşamalar kriz yönetim sürecinin yol haritasını oluşturur. Ancak, bu süreçte kurumsal yapı, kurum kültürü gibi faktörlerin de göz önünde bulundurulması gerekir. Kriz yönetiminin oluşturulma süreci şu şekilde özetlenebilir:

Krizin belirtilerini, sinyallerinin dikkate alınarak krizin önlenmesine yönelik hazırlıkların yapılması.
Krizin denetim altına alınmasına yönelik eylemlerin gerçekleştirilmesi.
Krizin ortaya çıkardığı zararın belirlenmesi ve kontrol altına alınması.
Şirketin hem iyileştirmeye hem de normal sürecine dönüşüne yönelik planları yapması ve uygulaması.
Krizin sonuçlarının ve yürütülen sürecin değerlendirilmesi, bu süreçten kazanılan bilgi ve deneyimlerin ortaya konulması.
Bir işletme aniden büyük miktarda para kaybettiğinde, finansal yükümlülüklerini yerine getirmeyi veya borçlarını ödemeyi geciktirebilir. Bu durumda finansal bir kriz meydana gelir. Örneğin, bir şirket gelirinin %45’ini oluşturan üç büyük müşteriyi aniden kaybederse, finansal bir kriz yaşayabilir.

Bir finansal krize katkıda bulunabilecek bazı faktörler aşağıdakileri içerir:

Gelir kaybı
Enflasyon
İflas
Pazar kaybı
Pazar trendlerinde ani değişiklik
Bir finansal kriz, bir işletmenin müşterilere etkin bir şekilde hizmet verme yeteneğini azaltabilir. Bu tür bir olay aynı zamanda yetenek kaybı riskini de yükseltir ve bu da işinizin istikrarsızlığını önlemek için krizleri yönetmede proaktif olmayı hayati hale getirir.

Bir finansal krizle başa çıkmanın yolları aşağıdakileri içerir:

Bu tür durumlar için bir kriz fonuna sahip olmak veya alternatif likidite kaynakları bulmak
Gelir elde etmek için daha iyi stratejiler oluşturmak
İş modelinizi değiştirmek veya yeni pazarlar bulmak
Acil durum fonları sağlayabilecek ortaklar bulmak
Operasyonlarınızı kurtarmak ve hasarı azaltmak için bir kriz yönetimi planına sahip olmak.

Devamı
EKONOMİNİN GÜÇZSÜZ VE DIŞA BAĞIMLIĞI

Türk ekonomisinin temel bozukluğu güçsüz ve dışa bağımlı olması olmuştur.Ekonomide geri kalmasının sebebi ve kalkınmada en büyük engel  bu olumsuz yapısıdır..

Gelişmiş ülkelerin çıkarına ve ekonomiyi bağımlı hale getiren bu düzeni incelediğimizde,ekonominin bu bozuk yapısı ile yaşaması dışarının yardımıyla mümkündür.Geri kalmanın en önemli etkenlerden birisi dış ticaretin yapısı ve niteliğiyle ilgilidir.Dış ticareti bağımlı bir ekonomik yapı ,hem ülkenin sömürülmesine ve büyük oranda bagımlı hale getirir.Türkiye'nin dış ticaret ve ihracat yapısı büyük oranda dışa bağımlı olamasından dolayı,istenilen nitelik ve kalitede değildir.İhracatın temel yapısı bir kaç temel ürüne dayanmakta ,satılan ürün temel hammadde ucuz fiyata satılıp ,geri eşya olarak yüksek fiyata alınmaktadır.Tek ürün olarak adlandırılan bu durum ülke ekonomisini büyük anlamda zarar vermektedir.Bu durum ülke ekonomisini dışa daha çok bağımlı ve muhtaç hale getirmektedir.

Türk iharacat sistemini temel ana sorunu ithalata bağımlı olmasıdır.İhracat rakamları artmasına rağmen ,ithalat rakamları sürekli olarak artmakta ,bu da dış ticaret açığı olarak yansımaktadır. Batılı sanayi denetimindeki uluslararası piyasalarda satılan ürünlerin fiyatları düşmekte ve ülke ekonomisi zara uğramaktadır.Türkiye dış ticarette teknolojik olarak üretime geçmek ve montajcılık üretimini bırakmak zorundadır.

Küresel piyasalarda rekabetçi olmak için yenilik yaratma kapasitesine sahip olmak gerekir.Bu nedenle AR-GE harcamalarının milli gelirdeki payının artması gerekir.Türkiye  AR-GE harcamaları GSYİ orantılandığında yüksek teknoloji ürün ihracatçısı ülkelere göre oldukça düşük..Verimliliği artırmak,geliştirilmiş kalite,esneklik ve düşük maliyet .

İhracattan bahsederken ithalat,üretim yapısı ve dış ticaret sorunlarını bir bütün halinde ele alıp çözüm bulmak gerekir.Tekar hatırlatmak gerekirse montaj üretimden kurtulmak gerekir.

 

 

Devamı
EKONOMİDE YAPILAN HATALAR

*Düşük faiz kararı: TCMB’nin yatırım için uygun ortamı yaratmak ve enflasyonun düşeceğine yönelik siyasi yaklaşımı kabul etmesiyle büyük bir sorun alanı oluşturuldu. Kademeli olarak faiz yüzde 24’ten 26 ay sonunda yüzde 8.5’e çekildi. Kredi piyasasındaki gerçekçi olmayan fiyatlamalar başladı. Oranlar o kadar yapay hale geldi ki, faiz düşüşü mevduat faizlerini yüzde 40’a, ticari kredi faizlerini yüzde 45 düzeyine çıkardı. Yani TCMB’nin faizi piyasaya yön vermekten çok uzaktaydı.

*Enflasyon: TCMB sadece Ortodoks politikalardan uzaklaşmadı. Rezervler eksiye düştü. Temel görevi fiyat istikrarı olan Merkez Bankası’nın kanunla verilen görevden uzaklaştırılmasıyla enflasyon da yükselmeye başladı. Enflasyonun ikincil sorun olarak görüldüğü ortamda, faizin düşürülmesi öncelikli görev oldu. Bu ortamda alınan kararla sonunda ise enflasyon iki haneli seviyelere çıktı. Öyle bir ortam oluştu ki, TÜİK’in açıkladığı enflasyon ile sivil oluşumların hesapladığı enflasyon arasında yüzde 100 fark oluştu. Vatandaşın TÜİK’e güveni düştü. Ekonomi yönetimine güven azaldı. Türkiye’ye gelmekten çekinen yabancı yatırımcı var olan yatırımlarını da Türkiye’den çekti. Bu durum da başka bir olumsuzluğu tetikledi.

*Kredi notu: Bağımsızlığı tartışmaya açılan TCMB’nin uyguladığı gerçeküstü politika, biten rezervler, yüksek enflasyon, yabancı yatırımcıların çıkışı, ülkedeki döviz rezervi ve finansal verilerin bozulmasına, ekonomi yönetiminin uygulama, açıklamaları da eklendi. Kredi ve derecelendirme şirketleri Türkiye’nin notunu düşürdü. Moody’s, Standard&Poor’s ve Fitch adım adım Türkiye’nin notunu düşürdü. Türkiye, hiçbir yabancı yatırımcının güvenli bulmayacağı üçüncü dünya ülkelerinin seviyesine geldi. BİST’e DİBS’te yabancı yatırımcıların payları kademe olarak düştü. Dövizlerini alıp ülkeden gittiler.

*Döviz girişi: Yatırımların kaçışı öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye’ye doğrudan yatırım tutarları tarihi düşük seviyelere ulaştı. BİST’e DİBS’te yabancı yatırımcıların payları kademe olarak düştü. Dövizlerini alıp ülkeden gittiler. Azalan döviz miktarı bu kez de TCMB’nin hem bankaları hem ihracatçıları hem iş adamlarını daha da kısıtlayan yeni adımları beraberinde getirdi. Kimi zaman iş adamları yurt dışında aldığı borçları, bankalar sendikasyonları ödemek için döviz bulmakta zorlandı, ihracatçı aldığı ürünün ödemesini dövizle yapmakta zorlandı. Baskılanan döviz başka bir sorunu tetikledi.

*Dış Ticaret: Hükümetin uyguladığı bu politikalar ve izlediği yol haritası şirketleri iyice ihracata yönlendirip daha güçlü ekonomilerle iş yapmaya zorlarken, düşük kur, ithalatı aylık olarak tarihi yüksek seviyelere getirdi. İlgili bakanlar küçük oranlarda da artış gösterse ihracattaki artışı gündeme getirirken, ithalat verilerinden kimse söz etmedi. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları tamamen ihracat verilerine odaklanırken, aynı gün açıklanan ithalat verileri küçük birer haber halinde kaldı. Oysa zaten döviz yokluğu çekilirken, ihracat yoluyla kaşıkla giren döviz ithalat yoluyla kepçeyle çıkıyordu. Bu da başka verileri bozdu.

*Cari denge: İthalat-ihracat dengesindeki bozulma, cari fazla hedefiyle yola çıkan ekonomi yönetimi için, diğer birkaç unsurun da etkisini göz ardı etmeden, başka ağır bir tablonun ortaya çıkmasına neden oluyordu: cari açık. Öyle bir noktaya gelindi ki, Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle artan doğalgaz-petrol ve emtia fiyatları da eklenince cari açık tabiri caizse aldı başını gitti. Ekonomideki büyük risklerden biri olan cari açık arttı ama alınabilecek tedbir pek kalmamıştı. Çünkü bütün bunlar zincirleme etki yaratmıştı. Düğme baştan yanlış iliklenmişti. Bütün bu resim başka bir sorunu daha büyütüyordu.

*Bankalar, KKM, bütçe vs: Bankalar mevcut ortamda kredi vermenin mantıksızlığını çoktan görmüştü. Kaynak bulmakta zorlandıkları için doğrudan bir mevduat yarışına girdiler. Kamu bankaları siyasi direktifle kredi vermeye devam etti ama oluşan görev zararlarıyla çok büyük miktarlarda hazineden sermaye desteği alması gerekti. Hazine kamu bankalarının iyice zayıflamaması için sermaye verdi ama bunu artık düzenli hale getirmesi gerekti. Özel bankalarsa konut başta olmak üzere ne kadar az kredi verirse o kadar işinin kolaylaşacağını bildiğinden frene bastı. Ekonomi yönetimi, dövizdeki kurduğu barajın patlamak üzere olduğunu gördüğü için, talebi kısıtlamak üzere kur korumalı mevduat adı altında yepyeni bir yöntem buldu. Milyarlarca dolarlık talep bununla TL olarak kaldı ama özel bankalar bu sistemle büyük karlar da yazdı. Baraj kapaklarının az da olsa açıldığı ya da artık yapacak bir şeyin olmadığı aylarda bütçeden hazine ve TCMB bu dönemde aylık 100 milyar liranın üzerinde farkı üstlenmeye başladı. Aslına bakarsanız ortada artık ne bütçe ne hedef kaldı. Bütün bu tercihlerin maliyeti kamunun bütçesine çıkıyordu. Elbette demokratik döngü kapsamında beş yıllık süre geçti ve seçim zamanı geldi. Bu da “hatalarda ısrardan” başka bir seçenek bırakmıyordu hükümete.

*Dış politika: Siyasi tercihlerin zorunlu bazı pozisyonları beraberinde getirmesinin zorluklarının yanı sıra dış politikada ABD ve AB ile yanı batıyla olan ayrışma iyice keskinleşirken, Suriye savaşı, Libya’daki iç çatışma, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır ile gerilim, Irak’taki PKK varlığı gibi birçok neden de Körfez ve Ortadoğu ile olan tarihi iyi ilişkileri de bozuyordu. Batı ile bozulan ilişkilerin maliyeti vardı elbette ancak Körfez ve Ortadoğu’dan her şartta iyi ilişkilere dayalı olarak gelen kaynaklar da kesilince ekonomideki baskı arttı. Son dönemdeki yumuşama ile TCMB’ye Katar, BAE, Suudi Arabistan gibi ülkelerden farklı yollarla cephane taşındı da bir miktar nefes alındı.

Devamı
CHP HANÇER VE EKONOMİ

CHP Kongresi Türk demokrasi açısından Türkiye’ye örnek olmuştur. Parti olarak en iyi tüzük ve demokrasinin işlediği görülmüştür .Yeni CHP yönetimin değişimi halka iyi anlatması ve içini doldurması yerel seçimlere hazır hale gelmesi gerek. Özellikle ekonomi ve hukuk alanında neler yapılması gerektiğini iyi ve etkili anlatması gerekir. CHP 1930 ekonomi ayarlarına yeniden dönmesi ve ideolojisinden taviz vermemesi, Sağ partilerle yapılan ittifaklarda ilkesini iyice belirlemeli ve net çizgisini ortaya koymalıdır.
CHP Kongresini siyasi ve ekonomik olarak incelersek ,ortaya çok çarpıcı gerçekler ortaya çıkmaktadır. Siyasi olarak Tarihçi Can balcıoğlu ,ekonomik olarak ben değerlendirmelerde bulunduk.
EKONOMİ OLARAK:
Bugün Türkiye, yıllar boyunca izlenen yanlış ve eksik politikaların sonucu olarak üretemeyen, ürettiğinden verim elde edemeyen, üretiminden daha fazlasını tüketen bu nedenle borçluluğu git gide artan bir görünüm sergilemektedir. Özellikle son yirmi yılda ülkemiz üretimden tümüyle uzaklaşmıştır.
Birçok ülke çalışarak, verimliliği artırarak, teknolojiyi geliştirerek ve daha fazla üreterek büyümeye çalışırken Türkiye çalışmayarak, tatilleri uzatarak, tüketimi artırarak büyümektedir.
Bunun en tipik örneği dünyada pek rastlanmayan uzunluktaki bayramlar ve onlara bağlanan diğer tatil günleriyle zaman zaman on güne kadar uzayan tatillerdir.
Tatiller uzayınca insanlar tatil yörelerine gidiyor, bol para harcıyor, tüketim ve dolayısıyla talep artıyor, talep artınca üretim ve arz artıyor ve ekonomi büyüyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nde başlangıçtan itibaren takip edilen ekonomik gelişme modeli özel girişim yanlısı olmuşken 1929’dan itibaren uygulanan devletçilikle, devletin öncülüğünde planlı sanayileşme hedeflendi. Tarıma dayalı bir ülkede Atatürk’ün başlattığı planlı sanayileşme uygulaması, 1930’lu yılların dünyasında örnek bir model olmuştur. 17 Nisan 1934’te yürürlüğe giren Birinci Sanayi Planı, 1934-1938 yıllarını kapsayan bir sektör planıydı. Buna göre temel ham maddeleri yurt içinde üretilen veya üretilecek olan sınai tesisler oluşturulacaktı. Ayrıca büyük sermaye ve ileri teknoloji gerektiren projeler meydana getirilecekti. Aynı zamanda iç tüketimin karşılanmasına ağırlık verilecekti.Türkiye Cumhuriyetini 1923 ve 1930 yıllarını iki ayrı aşamada değerlendirmek gerekir.1923 yılında 1929 yılına kadar eğitim, hukuk ,sağlık, tarım ve sosyal alanda reformlar yapılmıştır.1923 ile 1938 yılına dönemde , Osmanlı borçlarının bir bölümü devir alınarak , düzenli bir şekilde ödenmiştir.Yabancı şirketlerin elindeki birçok işletme alınarak , yeni sanayi yatırımları yapıldı.Eğitim ve sağlık alanında büyük başarılar elde edildi.Günümüzde kullandığımız alfabe yerleştirildi,eğitim kitseleşti ,frengi,tüberküloz ve sıtmayla mücadelede önemli başarılar elde edildi.Bu başarılar 1927 tarım bunalımına ve 1929 dünya bunalımına rağmen,borçlanmadan, denk bütçe ve ulusal kaynaklarla yapıldı.1934 yılında birinci sanayi planı uygulanmaya başlandı.
SİYASİ OLARAK:
CHP kurultayına girerken çoğu “değişim” yanlısı kişi bile Kılıçdaroğlu tekrar kazanır,partinin plazalaşmış binasının güçlü isimleri,örgütleri,teşkilatları ve delegeleri 13 senelik bu parti içi iktidarın gitmesine izin vermez diyorlardı. Özellikle Öymen gibi “Old Guard” dediğimiz “göstermelik adaylı” kadronun kilit delege gücünün Kemal beyin arkasında duracağına kani olanlar çoktu. İlk turda oyların kurultay salonunu resmen Kılıçdaroğlu propogandasıyla donatılmasına rağmen kafa kafaya gelmesi aslında sonun başlangıcıydı. Daha önce defalarca kendi teşkilatını tehditvari sözlerle “rapta zapta” sokmaya çalışan ve ilk turda kazanamayınca o sinirle Türk siyasi tarihine skandal bir konuşma olarak geçen “ben sırtımda hançerlerle seçime girdim” diyen Kemal bey kendisi için gecesini gündüzüne katan milyonlarca insanı ve delegelere resmen hakaret etmiş oldu. Bu 50 küsur sene önce İnönü Ecevit gibi “Ya ben ya Bülent” türü bir rest değildi. Bu “Ya ben ya hiç bensiz olmaz” demekti. Tek adam rejimine karşı hayat mücadelesi veren binlerce partiliye büyük bir ayıptı. Ve sonucunda da delegeler kararını verdi CHP Özgürleşti. İngiliz sistemi devreye sokuldu. Gölge kabine kuruldu. Özgür Özel hemen kolları sıvadı ve kendisinden sonra CHP’nin ve ülkenin başına geçecek olan İmamoğlu ile yakaladığı sinerji ile istenen beklenen değişimi başlattı. CHP zaten çok sağa kaymıştı. Bu ülkenin bir sol, sosyal demokrat sosyalist seçmeni var. Bu seçmen seçim süreci boyunca resmen es geçildi. Ya TİP gibi popülist sola kaydılar ya da Yeşil Sola destek verdiler ama CHP’de yer bulamadılar. Şimdi Özgür Özel babaevinin bacası tütüyor diyor. O koca parti merkezi eskisi gibi yine sadece 4-5 dönem vekillik yapanların plazası mı olacak yoksa ismi gibi Cumhuriyetin HALKININ babaevi mi olacak? Özgür Özel,Gamze Taşcıer,Aylin Nazlıaka ve Ali Mahir Başarır gibi nice isimler halka temas edebiliyorlar. Ama Halka yerel seçimlerde bu yetmez. 21 senedir durmadan çalışan devletin her kurumunu arkasına almış bir rakiple mücadele edilecek. Ankara ve İstanbul gibi sembol şehirlerin kaybedilmesi felaket olur. Bu yüzden en kısa sürede ön seçimler yapılmalı sahaya inilmeli kasımın sonuna yaklaşıyoruz. Son kerte de de CHP kesinlikle İYİ Partiyle hanımefendinin ilk duyduğumda inanamadığım “hayatımın en büyük hatasıydı” hiç bir ittifaka girmemelidir.

Devamı
ARJANTİN EKONOMİSİ VE TÜRKİYE

Arjantin'de ekonomi kurumlarına ve pesoya olan güvensizlik yıllardır sıkıntı  kaynağı.Sağ ve sol  partilerin idaresindeki hükümetler hızla artan enflasyonu dizginlemek için birçok ürünün fiyatlarını dondurdu  ve sermaye kontrolünü getirdi.
Arjantinliler çoğunlukla dolarla iş yapmayı tercih etseler de  ABD dolarına erişimin kısıtlı olması resmi döviz  kuru ile kara borsadaki döviz kuru arasındaki makası açtı.


Arjantin Merkez Bankası kısa zamanda önce faizleri  yüzde  38'den yüzde 40'çıkardı.Fakat enflasyonu hesaba katan reel faizler, belirgin negatif seviyede bulunuyor. Buda makro politikaların  islevsizliğini para otoritelerin para kontrolünü sağlamada başarısız olduğunun kanıtıdır.


Arjantinde halkın  yüzde 40 yoksulluk sınırın altında yaşamakta.Bu da her 10 Arjantin 4 dü demek.
Merkez Bankası çareyi para basmakta buluyor.Para basmak yüksek enflasyona   neden olmaktadır.
Arjantililer sürekli değişen kur ve enflasyon karşısında bankaları kullanmaktan kaçınıyorlar.Arjantin'de 1 dolar 235 pesoya   ediyor.Hızla artan enflasyon sayesinde fiyatlarin ucuz ve pahalı  olması ayırt edilemez hale gelmiş durumda.
Arjantin Merkez Bankası'nın  net nakit rezervleri  2019 'daki seviyenin yarısından daha az.
Dış ticaret açığı belirgin hale  gelen ülkeler kendi para birimlerini diğer para birimleri karşısında  düşürmek zorunda kalıyor.Bunada devalüasyon deniyor.Ulkeler bununla döviz gelirlerini arttırmayı amaçlıyor.Arjantin yapay olarak sabitlenmiş bir döviz kuru bulunuyor. 


Rakamlarla Arjantin - Türkiye  karşılaştırması:
Enflasyon oranı:iki ülkede de enflasyon oranı yüzde 100 üzerinde bulunmaktadır. Arjantin 4. sırada yer almakta, Türkiye ise yüksek enflasyon oranı ile 7. sırada yer almaktadır.
İşsizlik oranı:Arjantin'de yüzde 7.6, Türkiye'de ise yuzde11
Kişi başına gayri safi yurt içi hasıla:Türkiye'de 10 bin 620 dolar, Arjantin'de 13 bin 660 dolar.
Yoksulluk sınırı altında yaşam:Arjantin'de bu oran yüzde 40, Türkiye'de  halkın yüzde 45'i yoksulluk sınırında yaşamaktadır.


Her iki ülkenin rezervleri erimekte, dış borçları artmaktadır.iki ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar  2018 döviz kuru artışı ve borç  krizine dayanmaktadır.Iki ülkede yüksek enflasyon ve para değerindeki düşüşle mücadele ediyor.Iki ülkenin  ekonomileri durgunluk riski altında.iki ülkede yapısal reformlar tam anlamıyla  yapılmamış ve popülist politikalar izlenmistir.
 

Devamı
CUMHURİYET VE ÖNEMİ

Tarihci Can Balcıoğlu'na verdikleri bigi için ve katkılarından dolayı teşekkürler. Tarihin ne kadar önemli olduğu ve araştırılması gerektiği,ülkemizde  tarih adına yapılan ezberlerin ve okumadan ,arştırmadan konuşan insanların oldğunu , o yüzden teşekkürler Can bey.

Cumhuriyet nedir? Cumhuriyet emperyalizmin kıskancında savaşlarla alev alev yanan bir imparatorluğun topraklarından doğan bir anka kuşudur hür ve özgür. Cumhuriyet Çanakkale ruhuyla ve kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan, Samsunda ilk adımla büyüyen, Dumlupınarda zaferle sonuçlanan İstiklal Mücadelesinin meyvesidir

Kanla kazanılan siyasal bağımsızlığın yolu ekonomik bağımsızlıktan geçiyordu.Ekonomi bağımsızlık sanayileşmeyle mümkündü.Diğer taraftan,Türk toplumunu çağdaş bir ulusa dönüştürmek gerekiyordu.bir devlet politikası olan devletçilik ilkesi ile hızlı sanayi oluştu ve uluslaşma aşamasında önemli aşamalar kaydedildi.Kurtuluş savaşı, yurdun dinden de ırktan da daha önemli olduğunu öğretmiş ve kurtuluş, kuruluşla tamamlanmış

Cumhuriyet nedir? Cumhuriyet emperyalizmin kıskancında savaşlarla alev alev yanan bir imparatorluğun topraklarından doğan bir anka kuşudur hür ve özgür. Cumhuriyet Çanakkale ruhuyla ve kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan, Samsunda ilk adımla büyüyen, Dumlupınarda zaferle sonuçlanan İstiklal Mücadelesinin meyvesidir. Cumhuriyet Laiklik, Ulusal İktisat, Bağımsızlık Adalet Eşitlik temellerine dayanan bir devlet kurabilmektir. Cumhuriyet dünyanın belki ateş çemberi içindeki bu coğrafyasında "dahili ve harici düşmanlara" rağmen ayakta durabilmektir. Cumhuriyet Fatma Seher Bacılardan Halide Ediplerden Afet İnanlardan Sabiha Gökçenlerden devralınan Türk kadının gücünün sanatta, kültürde, sporda ve toplum hayatında bugünde heryerde "Omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layık" olarak her türlü saldırıya tacize şiddete rağmen tükenmemesidir. Cumhuriyet "Yurtta sulh cihanda sulh" diyerek savaşın "zaruri olmadıkça cinayet" olduğunu tüm dünyaya haykırabilenlerin değeridir. Bu değerlere sahip çıkmak ve korumak, onların kazanılabilmesi için kanını canını ortaya koyan herkese borcumuzdur. Avrupada bazı ülkelerde olduğu gibi 2nci 3ncü cumhuriyet gibi kavramlar, projeler ve planlar asla Türkiyede gerçekleşmeyecektir çünkü Atatürkün dediği gibi "Naçiz vücudum elbet toprak olacaktır ama Türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Cumhuriyet demokrasidir çoğunluğun azınlığa hükmettiği değil herkesin dini dili ırkı mezhebi hayat tarzı ve tercihleri eşit olarak yaşaması demektir. Anayasanın değiştirilemez maddelerinin asla değişmeyeceği, her yurttaşın bu anayasanın kendilerine verdikleri hakları devlet güvencesinde kaybetmemesi demektir. 100 yıl boyunca korunması için nice fedakarlıklar yapılan değerlerimizi gelecek 100 yılda da şartlar ne olursa olsun munafaza etmek azmi ve bu bayramı coşkuyla kutlamak dileğiyle. Yaşasın Cumhuriyet!Cumhuriyet herkesin dini inançlarını özgürce yaşaması devlet ile din işlerinin Laiklik ilkesi altında ayrılmasıdır Türkiye Laiktir ilelebet laik kalacaktır.

Devamı
MERKEZ BANKALRININ BAĞIMSIZLIK SORUNLARI

MERKEZ BANKALARININ BAĞIMSIZLIĞI SORUNU

Merkez Bankalarının görevlerini etkin bir şekilde yerine getirebilmeleri büyük ölçüde bağımsız olmalarına bağlı bulunmaktadır. Ancak bağımsızlık kavramının içeriği ve kapsamı son derecede geniş olup, tanımlanması oldukça zordur. Kavramsal olarak Merkez Bankalarının bağımsız olmaları ekonomiye ilişkin aldığı kararlarında dışsal faktörlerden özellikle politik baskılardan etkilenmeden, kendi öngördükleri para politikası araçlarını serbestçe kullanabilmelerini ifade eder.

Merkez Bankasının yasal bağımsızlığını ölçmek amacıyla,MerkezBankası yasasına bakılarak parapolitikasına ilişkin hedefleri ve araçlarıkimin saptadığı,diğer kamu kurumları

ile ne türden bir ilişkiye sahip olunduğuMerkez Bankası başkanının seçilme ve görevden alma alınma süreçleri vs. göz önünde bulundurulabilmektedir.

 

Merkez Bankası,para politikasınıSiyasi otoritenin nüfuzuna ve baskısınamaruz almadan, belirlenen hedefler doğrultusunda uygulayabilme ve gerektiğinde değişiklik yapma esnekliğine sahip olmalıdır.Para politikasınınmakroekonomik performansını artırabilmesi için büyük önem taşmaktadır.

 

Politik baskılara maruz kalması, parapolitikası uygulamasında enflasyonisteğilimlerin artmasına neden olmaktadır. Merkez bankalarının bağımsız olmadığı ülkelerde artan bütçe açıklarının Merkez Bankası kaynaklarıkullanılarak finanse edildiği görülmektedir. Bütçe açıklarının finansmanı için ihraç edilen tahvillerinMerkez Bankası tarafından birincilpiyasada satın alınması veya parabasılmak suretiyle finansmanınınsağlanması fiyat istikrarının sağlanmasını engellemektedir. Seçimöncesi dönemlerde popülist politikalaruygulanmakta ve artan bütçe açıklarıHazineye açtığı avanslarla sağlanmaktadır. Paranın değerini koruyabilmesive kronik yüksek enflasyon oranlarıylakarşı karşıya kalınmaması için siyasibaskıdan uzak tutulmaları büyük önem taşımaktadır.Bağımsız bir Merkez Bankası oluşturulmak istemesinintemel amacı, siyasal iktidarların parapolitikasını, günlük kararlar çerçevesinde bir futbol topu ile oynar gibi oynamalarından kurtarmaktır. Bağımsız olmadığı surece siyasal iktidarlarınpara basarak kamu harcamalarınınfinanse etmeye devam etmektedir.

 

 

Suat ELİBÜYÜK

Devamı